
29 Eyl Duyguların ve Düşüncelerin Kontrolü
2014’de Facebook’ta yogayla ilgili yazdığım bir yazıyı buldum bugün. Tam 10 sene önce. Şimdiki ben’e göre biraz fazla bilmiş bir tavır ve sert cümleler vardı :). Az da olsa değiştirdim, bazı yerleri sildim ya da yumuşattım. Farkındalıklarım, keşiflerim ve yogayla gelen içsel bilgi var bu yazıda. O yüzden web sayfamda da olsun istedim. Keyifli okumalar olsun ve yorumlarınızı sevgiyle beklerim 🙂
Duygular ve düşünceler nasıl kontrol edilebilir?
Kendimce anlatmaya çalıştım bir şeyler, kendime de anlattım bir bahaneyle…
Nasıl duygular ve düşünceler kontrol edilebilir? İlk önce böyle bir şeyin olabileceğinin yani duygularımızın ve düşüncelerimizin kaderimiz olmadığının, üzerlerinde hakimiyet kurabileceğimizin farkına varmamız gerekiyor.
Bu sözle olmaz; gerçekten hissedebilmek, görebilmek gerek…
Tüm gün koşuşturmacayla geçen küçücük dünyalarımızda, bir an bile Dur’amadığımız için, böyle gelmiş böyle gider misali, düşünce ve duygularımızı yönetebilmemiz gerekirken, tam tersi onların kölesi olarak yaşamlarımızı geçiriyoruz. Bir bakıyoruz yaşam bitmek üzere, yıllar geçmiş, bu sefer bir şey yapamamış olmanın tatminsizliğiyle ölümden korkmaya başlıyoruz. “Ölüm günüm düğün günüm” diyen Mevlana’nın aksine, o gün hiç gelmeyecek gibi var saymak işimize geliyor…
Gerçekten de ayakta uyuyoruz. Ama artık yeter deme noktasına geldi çoğumuz, sorgular oldu. Bir de bu kadar yogaydı, NLP’ydi, kuantumdu, meditasyondu, nefesti, terapiydi o kadar çok arttı ve insanlar en iyi benim, bana gel der oldu ki, kafalar iyice allak bullak.
Ama nasıl?, asıl soru bu olmalı değil mi, nasıl uygulamaya geçirebilirim, nasıl Dur’abilirim, nasıl düşüncelerimi seçebilirim?
Ben bu konuların uzmanı değilim, çok detaylı diplomalarım sertifikalarım yok, 7,5 yıldır Yoga yapıyorum ve bu zaman içerisinde o kadar çok şey öğrendim ve yaşadım ki bu konuda az da olsa iki çift laf edebilirim… Bir kere en önemli şey deneyim… 100 sertifikanız, 20 diplomanız olmuş inanın hiç önemi yok. Eğer hayatınıza geçirmemiş, “Hal” etmemişseniz her şey lafta kalır, ancak ahkam kesersiniz. Eğer kendinize bir usta, bir öğretmen, bir Mürşid arıyorsanız önce o kişinin hayatına bakacaksınız. Nasıl yaşıyor, anlattıkları öğrettikleri ile yaptıkları uyuşuyor mu, duygusal olarak dengeli mi, tarafsız yaklaşabiliyor mu..? Bu çok önemli.
Duygular ve düşünceler kontrol edilebilir evet ama bunu bize çocukluğumuzda öğreten yok, anne babalarımız nasıl görmüşlerse kendi ailelerinde bizi öyle büyütmüşler, eğitim sistemi de sadece sol beyne yani bilgiye, mantığa dayalı. Şimdi biraz biraz sorgulama teşvik edilir oldu ama bilgi hala ön planda. Sorgulamamız gereken asıl şeyler, ne için yaşıyoruz, yaşam amacı, hedefler, kendimizi gerçekleştirmek gibi konular hiç açıklanmıyor ve bunları bilmeden kendimizi yaşam mücadelesi içinde buluyoruz. Duygusal olarak çok zayıf ve dengesiz oluyoruz, mutluluğumuz hep bir dış şarta bağlı, o şart yerine gelmediğinde, onu kaybettiğimizde dağılıyoruz, dengeyi başka dış şeylerde arıyoruz, çok yiyoruz, alkol alıyoruz, alışveriş yapıyoruz yine olmuyor. Bunlar o anı kurtaran avuntular olarak kalıyor. Tatmin olamıyoruz. Peki biz nasıl tatmin olucaz? Her yıl sonunda yeni yıl için birbirimize usanmadan dileyip durduğumuz; Huzur, mutluluk, sağlık ve para ne zaman gelecek kalıcı olarak?
Bunlar bize öğretilmiyor, bilmiyoruz nasıl yaşayacağımızı, bu kesin..! Demek ki öğrenmemiz gereken, hayatımıza sokmamız gereken kavramlar ve uygulamalar var. Bizleri değişime götürecek değil dönüşüme götürecek şeyler olmalı bunlar. Değişim, değişmektir evet, ama tekrar değişebileceğimiz anlamına gelir. Yani geçici olabilir. Meleklerle ilgilenirken, birden Yogaya başlar, sonra kuantuma geçebiliriz. Bunlar değişimlerdir. Ama hala arayış devam ediyordur, yaptığımız her ne ise avutuyordur ancak, ve süresi kısıtlıdır, avuntu olduğunu fark ettiğimiz anda başka bir arayış başlar… Ne zaman ki; ilgilendiğimiz şey, tatmin duygusu verir, duygulara ve düşüncelerimize de yansır, zihnimizi güçlendirir, etraftan taraftan etkilenmez hale gelir, egosal olmayı bırakıp bütünün hayrına bir şeyler yapmaya başlarız işte o zaman dönüşüm başlamış demektir.
Duygularımızı ve düşüncelerimizi kontrol edebilmemiz kolay ve hemen olabilecek bir şey değil. Nasıl kolay ve hızlı olabilir, kendimizi bildik bileli onlar bizi kontrol ediyor. Önce bunun farkına varıcaz sonra da bizi dönüştürecek olan yol her ne ise onu bulucaz. Yani bir öğreti, bir yol, bir öğretmen şart, bu böyle biline…
Ben sizin için doğrusu nedir bilemem ama kendim için olanı anlatabilirim…
2007’de klasik yoga derslerine başladım ve bu derslerde egzersizle ilgili, beslenmeyle ilgili, hayatla ilgili, doğrularla ilgili sohbetler dinledim yüzlerce kez. Zamanla sadece yoga değil Mevlana, tasavvuf, NLP ve hayatla ilgili bir çok şey… aslında anlatmaktan öte bunlarla ilgili sorular vardı. Öyle sorular ki, ya kaçıp gidecektim, ya da kalıp cevapları arayacaktım. Bu çok zor gelir, çünkü cevaplar verilmez, sadece sorulurdu bu derslerde. Ve bizim de sormamız istenirdi. Çünkü “Doğru cevaplar doğru sorulara verilir”di… Bu yüzden kaçıp gidenler çoktu, tutunmak gerek kendine rağmen, çok az kişi başarabiliyor.
Soru sormak hiç kolay değil. Buna seminerlerde, derslerde, farkındalık atölyelerinde o kadar çok şahit oldum ki… Hayat nedir, Ne istediğinizi biliyor musunuz? diye sorulduğunda kolay kolay bir cevap gelmez katılımcılardan, ne kadar ilginç değil mi kendimizden bu kadar uzak yaşayabiliyor olmamız..?
Yoga dersi çok derindir. O derste sadece fiziksel yani kaba bedenimiz yok. Zihin boyutu var, düşünce boyutu var, duygu boyutu var, enerji boyutu var. O ders bize duyguları nasıl yöneteceğimizi öğretir, o ders düşüncelerimizi nasıl seçeceğimizi öğretir. O ders hayatı öğretir. Yoga hayattır. Eğer kaçıp gitmemiş, o ilk direnci kırmayı başarmışsanız Yoga’da hepsini öğrenebilirsiniz. Yoga kendimizle baş başa kalmaktır.
Ben Yoga derslerinde, gittikçe daha derinleşebilen bir gözlemleme yeteneği edindim. Düşüncelerimi gözlemleme, dışardan biri olarak onları seyretme, müdahale etmeden gelmelerini ve gitmelerini seyretme.
Aslında düşünceleri kontrol etmeyi öğrenmenin yolu çok ironik. Çünkü tersten gitmek gerekiyor. Aslında kontrol ediyoruz zaten, istemsiz olarak düşüncelere sürekli bir müdahale halindeyiz. Kendimizi onlarla o kadar özdeşleştirmiş ve sahip çıkmışız ki, düşünce geliyor, hemen yorumda bulunuyoruz, o yorum çağrışım yoluyla başka düşünceleri tetikliyor, o düşüncelerle ilgili yine yorum yapıyoruz ve bu böyle sürüp gidiyor, uykumuzda bile. Zihin hiç dinlenemiyor, hiç boş yok, vır vır vır sürekli bir diyalog. ne kadar yorucu, ne kadar enerji emici aslında düşünebiliyor musunuz? Belki de bizi tüketen, bunaltan, sabır eşiğimizi zorlayan, kaçıp gitmek istememize neden olan bu bitmek bilmeyen konuşma… Ve zannediyoruz ki; bu kontrol edilemez, normal bir şey…
Yoga niye huzur veriyor, işte bu yüzden. Çünkü bir kaç nefes tekniği, bir kaç asana yani duruş, düşüncelerimizi biraz da olsa yavaşlatıyor, günlük koşuşturmaca içinde bir es gibi oluyor. Hiç alışık olmadığımız için böyle “dur”lara, hemen hissediyoruz, hemen fark yaratıyor.
O zaman süreklilik gerek, sadece haftada bir Yoga dersine girerek de olmuyor demek ki. Ama birinci aşama derslere girmektir. Haftada 1 kez de olsa deneyimlemektir. Diğer günlerde de kendi kendimize zaman ayırıp derslerde öğrendiklerimizi tekrarlamak, tam olarak oradaki ambiyansı yaratamazsak da, mumla, Yoga örtümüzle, müziğimizle düşüncelerimizi seyre dalabilmek gerekir… Ve en önemlisi sabır gerekir, hemen olsun isteyen zihindir, egodur. Olmayınca bak olmuyor diye Yogaya oturtmaz. Yoga yapmamızı, kendimizle baş başa kalmamızı, düşüncelerimizi izlememizi istemez… Ne kadar çok uygulama yaparsak o kadar iyidir.
Bedenimizin katılığı yerine esnekliği koydukça, Sığ nefes almanın yerine derin karın nefesini koydukça, Zararlı besinlerin yerine sağlıklı olanları koydukça, Kafamızın içindeki konuşmaların yerine sessizliği koydukça o kadar çok şey değişiyor ki. Aslında değişimden öte, üzerimizdeki fazlalıklar soğan kabuğu misali tek tek dökülüveriyor. Kendi kendinin önünde çırılçıplak kalıveriyor insan. Bu hiç hoş birşey değil aslında. Çünkü görmek istemediğimiz şeyler onlar. Zaten o yüzden kat kat olmuşuz… Hem zihnen, hem de bedenen..!
İnsanın asıl amacı kendini keşfetmektir bence. Kendini gerçekleştirerek bütüne katkı sağlamaktır. En başta kaçmışsanız zaten tekrar uyumayı seçersiniz. Cahillik mutluluktur. Bir yerden sonra tekrar uyumak kolay olmuyor ama.
“Nasıl duygular ve düşünceler kontrol edilebilir?” diye başladık, nerelere geldik. Dış dünyanın gücüne rağmen, iç dünyamızı keşfetmek gerek. İçsel çalışmalar yapmak gerek. Gerçekten istiyorsanız, yürekten bir çağrı varsa zaten harekete geçersiniz.
Kendimce anlatmaya çalıştım bir şeyler, kendime de anlattım bir bahaneyle, okuduğunuz için teşekkürler…
Namaste
No Comments